İnsan ilişkilerinde, günlük hayatta ya da daha geniş anlamda toplumun dinamiklerinde, hakikatin önemi tartışılmaz bir yere sahiptir. “Hakikat konuşanda benlik susarmış” ifadesi, bu anlamı derinlemesine yansıtan bir sözdür. Gerçek ortaya çıktığında, bireyin egosu, kişisel menfaatleri ya da önyargıları geri planda kalır. Çünkü hakikatin gücü, insan doğasını ve benliği susturacak kadar büyüktür.
Bu söz, aslında günümüz dünyasının en temel meselelerinden birini de gözler önüne seriyor..Neden bu kadar gürültü içindeyiz? Neden tartışmaların çoğu çözümsüz kalıyor? Yanıt oldukça basit. Hakikat çoğu zaman susturuluyor. Egolar, kişisel çıkarlar, siyasetin çetrefilli yapısı ve bireysel hesaplar hakikatin üstünü örtüyor.
Toplumun her kesiminde, siyasetten sanata, medyadan eğitim hayatına kadar birçok alanda, hakikatin gölgede kaldığı bir dönemden geçiyoruz. Bunun en büyük nedenlerinden biri, bireysel benliğin hakikati bastırmasıdır. İnsanlar kendi çıkarlarına uymayan gerçekleri görmek istemiyor ya da çıkarlarına ters düştüğünde inkâr yoluna gidiyor. Böyle bir ortamda ise uzlaşma, sağduyu ve adalet zorlaşıyor.
Ancak, hakikat ortaya konduğunda, herkes susmak zorundadır. Çünkü gerçek, kimsenin kendi lehine çeviremeyeceği bir güçtür. Ne kadar inkar edilirse edilsin, zamanla kendini belli eder. Bu yüzden bir insan olarak en büyük görevimiz, egomuzu susturmayı öğrenmek ve hakikati konuşmaktan korkmamaktır. Çünkü sadece hakikatin sesine kulak verdiğimizde, gerçek anlamda ilerleme kaydedebiliriz.
Hakikat, aynı zamanda bir toplumun sağlıklı bir şekilde işlemesi için olmazsa olmazdır. Hukukun, adaletin, toplumsal barışın temeli hakikat üzerine inşa edilmelidir. Eğer bir toplumda hakikat susturulursa, kaos, güvensizlik ve kargaşa baş gösterir. Çünkü hakikatin olmadığı yerde, bireyler kendi doğrularını yaratır ve bu da toplumun genel huzurunu bozar.
“Hakikat konuşanda benlik susarmış” sözü, sadece bireysel değil, toplumsal anlamda da büyük bir ders içeriyor. Hakikatin sesine kulak verdiğimiz, egolarımızı susturduğumuz gün, daha barışçıl, adil ve huzurlu bir dünyaya bir adım daha yaklaşmış olacağız. Bu defa yazıyı biraz uzatacayım müsaadenizle..
Peki Vali, Belediye Başkanı, Veya Üst Düzey Amirlerde Ego Nasıl Olmalı!
Ben burada belediye başkanını baz alarak yazmış olsam da diğerleri kendini koyarak okusunlar..
Eğer bir belediye başkanı benlik duygusuna kapılmışsa, bu durum hem bireysel hem de toplumsal açıdan ciddi sonuçlar doğurabilir. Özellikle yerel yönetimlerde, bir liderin egosunun ön plana çıkması, o kentin halkına hizmet etme amacını gölgeleyebilir. Bu tarz bir yaklaşım, karar mekanizmalarını saptırabilir, belediye hizmetlerinin adil ve etkili bir şekilde yürütülmesini engelleyebilir.
Bir belediye başkanının benlik duygusuna kapılması, onun kendisini halkın ihtiyaçlarından, beklentilerinden ve gerçeklerden uzaklaştırmasına neden olabilir. Böyle bir durumda, belediye başkanının projeleri ve kararları daha çok kendi siyasi kariyerine hizmet eder hale gelir. Halkın yararına olan çalışmalar geri planda kalırken, başkanın kişisel başarıları, popülaritesi ya da egosu ön planda olur. Bu, yerel yönetimlerde şeffaflık, hesap verebilirlik ve adalet gibi temel ilkelerin zayıflamasına yol açar.
Bir liderin benlik duygusuna kapılması aynı zamanda eleştiriyi kabul edememe sorununu da beraberinde getirir. Oysa başarılı bir yönetim, eleştirileri dinleyip onları birer gelişim fırsatı olarak görmeyi gerektirir. Ancak benlik duygusu öne geçtiğinde, eleştiriler kişisel saldırı olarak algılanır ve lider, kendisini savunmaya ya da hata yapmaktan kaçınmaya odaklanır. Bu da yöneticinin halktan kopmasına, yapılan hataların üstünün örtülmesine ve hataların tekrar edilmesine yol açar.
Belediye başkanlığı, halkın günlük hayatını doğrudan etkileyen bir makam. Bu nedenle, bir başkanın benliğini ön plana çıkarması, sadece kendi yönetim tarzını değil, kentteki yaşam kalitesini de olumsuz etkiler. Altyapı hizmetleri, sosyal yardımlar, kültürel projeler ya da şehir planlaması gibi konular, başkanın kişisel imajına değil, halkın refahına hizmet etmek zorundadır. Aksi takdirde, yönetim otoriterleşebilir, halkın talepleri göz ardı edilebilir ve nihayetinde yerel yönetimde demokratik süreçler zarar görebilir.
Bir belediye başkanı benlik duygusuna kapıldığında, hem kendisi hem de yönetimi için bir tehlike çanları çalmaya başlar. Yerel liderlerin esas amacı, kendi benliklerini bir kenara bırakarak, halkın ihtiyaçlarına ve taleplerine odaklanmak olmalıdır. Hakikat ve halkın yararı ön planda tutulmadığında, egonun hükmettiği bir yönetim modeli, topluma fayda yerine zarar getirecektir. Hakiki bir lider, benliğini susturmayı başaran, eleştirileri dinleyebilen ve her şeyden önce halkın hizmetinde olduğunu unutmayan kişidir.
Vesselam..
Cumamız mübarek olsun..