Geçtiğimiz yıl, halkın vicdanını sarsan “Yenidoğan Çetesi” skandalı, ülkemizin sağlık sektörüne kara bir leke sürmüştü. Mayıs 2023’te, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ve Emniyet Müdürlüğü’nün iş birliğiyle düzenlenen operasyonla ortaya çıkarılan bu vahim olayda, bebeklerimizi haksız kazanç uğruna ölüme sürükleyen çete üyeleri deşifre edildi. 22’si tutuklu olmak üzere 47 şüphelinin yargılama süreci hala devam ederken cesur yürekli bir Savcımızın makamında tehdit edilmesiyle yeniden gündeme düştü. Peki, bu kirli düzen nasıl bu kadar büyüyebildi?
Bir baba olarak, böyle bir olayın varlığı dahi kanımı donduruyor. İnsanların en zayıf anlarında, yavrularını kaybetme korkusuyla boğuşurken, birilerinin bunu kazanca dönüştürmesi vicdanın sınırlarını aşıyor. Sağlık sektörüne olan güvenimiz bu tür çetelerin varlığı ile zedeleniyor. Ancak asıl suçluları hedef almamız gerektiğini unutmamalıyız: bebek katillerinin partisi, derneği ya da cemaati yoktur; katil, katildir. Ve bu katillerin hak ettikleri cezayı alması için hep birlikte sesimizi yükseltmeliyiz.
Sağlık Bakanlığı’nın olaya hızla müdahil olması, hukuki süreçleri başlatması elbette sevindirici. Ancak sadece suçluların cezalandırılması yetmez; bu skandalın yaşanmasına göz yuman, hatta belki de destek olan hastaneler ve sağlık çalışanları da mutlaka sorumluluk almalı. 19 hastane, bu suça ortaklık etmiş ve bu hastanelerin bazılarına kayyum atanması gündeme gelmiş. Kurumsal düzeyde bu suça bulaşan tüm hastaneler kamulaştırılmalı, devlet kontrolüne alınmalı. Çünkü bu kadar ağır bir suçu bireyler kadar, kurumlar da işlemiştir.
Bu vahim bir o kadar da düşündürücü olay, sağlık sistemimizdeki denetim mekanizmalarının ne kadar zayıf olduğunu da gözler önüne seriyor. Bir sağlık sistemi, sadece doktorların ve hemşirelerin fedakârlıklarıyla ayakta kalamaz. Kurumların şeffaflığı, sorumluluğu ve hesap verebilirliği olmazsa, bu tür çeteler türeyebilir. Bu nedenle, cesur yürekli savcılarımızı ve olayı derinlemesine araştıran gazetecilerimizi korumalıyız. Kamuoyunun güvenini kazanmak adına, bu dosyadan öyle bir sonuç çıkmalı ki hiçbir sağlık çalışanı ya da kuruluşu böyle bir alçaklığa bir daha cesaret edemesin.
Sağlık sektörümüzdeki her bireyin, hastaların hayatını kurtarma ve şifa dağıtma amacıyla çalıştığını bilmek istiyoruz. Ancak bu çeteler ve onların ortakları, bu güveni zedeledi. Kamuoyunda, bu tür skandalların üzerine gidildiğini görmek, insanlara güven aşılayacak. Şimdi, yargıya ve adalete olan güvenimizi yeniden inşa etme zamanı. Ucu kime varırsa varsın, bu cinayet şebekesine karşı en ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.
Şüpheliler hakkında yüzlerce yıl hapis cezası istenen iddianamede savcı, soruşturmaya konu hastanelerin ve şirketlerin malen sorumlu olduklarını öne sürerek kapatılıp, malvarlıklarına el koyulmasını talep ediyor, haklı da..İşte o hastanelere bir bakalım:
Akabe Sağlık Tesisleri,
Doğamed Sağlık Hizmetleri,
Ekip Sağlık Hizmetleri,
Güney Hastanesi,
Medilife,
Özel Avcılar Hospital Hastanesi,
Özel Avrupa Şafak Hastanesi,
Özel Bağcılar Medlife Hastanesi,
Özel Doğa Hospital,
Özel İstanbul Şafak Hastanesi,
Özel İstanbul Şafak Sağlık Hizmetleri,
Refik Arslan Sağlık Hizmetleri,
Reyap Sağlık Hizmetleri,
Silivri Kolan Hastanesi,
Yonca Sağlık Hizmetleri,
Medisense Sağlık Hizmetleri,
Gmz Sağlık Hizmetleri,
Özel Reyap İstanbul Hastanesi,
Özel Trg Hospitalist Hastanesi.
Yazıklar olsun sizlere..
Unutmayalım ki, bebeklerimiz, en savunmasız ve en masum varlıklarımızdır. Onların hayatını hiçe sayanlara karşı hiçbir müsamaha gösterilmemeli diye düşünüyorum.
Bu arada bir paragrafta kentimizden açalım... İl Sağlık Müdürlüğü ve SGK, özel hastane ve diğer kamu hastanelerinin yoğun bakım hizmetlerini mercek altına almalı. Bakalım bir şey çıkar mı?
Ve son dakika - Yenidoğan Çetesi skandalında 9 hastanenin ruhsatı iptal edildi.