Modern çağın en büyük çıkmazlarından biri, bireyin yönünü şaşırması. Bugün yaşadığımız toplumsal manzara, adeta bir karmaşa sahnesine dönüşmüş durumda. Bir yanda kendisini din adına otorite ilan eden, hurafelerle beslenen, aklı devre dışı bırakan “modern meczuplar” var. Cinciler, kerameti kendinden menkul tarikat şeyhleri ve yeni nesil mistik gruplar…
Öte yanda ise sahneye yeni aktörler çıkıyor. Batıdan ithal edilmiş ama içi boşaltılmış “enerji şifacıları,” “bilinçaltı temizleyicileri,” “meditasyon guruları” ve “ruhani danışmanlar”… Bir farkla: Bunlar, modern bir ambalaja sahip. Yoga seansları, kuantum şifa ritüelleri, spiritüel dönüşüm vaatleriyle sahne alıyorlar. Mehdilik iddiasında bulunanlarla enerji dengeleyicileri arasındaki fark, aslında sadece kullanılan terminolojide gizli.
Bir başka noktada ise agnostik ve deist akımların giderek popülerleştiğini görüyoruz. “Dine değil bilime inanıyorum” diyen ama bilimin temel kavramlarını bile bilmeyen; her şeyi sorgulamak gerektiğini söyleyip en basit akıl yürütmelere dahi vakıf olamayan bir kesim…
Tüm bunların ortasında yönünü kaybeden bir kitle var: Gençler. Akıl ile kalp arasında sıkışmış, bir yandan manevi bir şeylere tutunma ihtiyacı hissederken, öte yandan bilimsellik kılıfına sokulmuş dogmalara meyleden bir nesil… Aradığı cevapları bulamayan, sorgulamaya çalıştığında ötekileştirilen, her kapıda farklı bir “mutlak hakikat” ile karşılaşan ve en nihayetinde boşluğa düşen gençler…
En büyük problem, bu pusulasız insanlara rehberlik etmesi gerekenlerin ya güven problemi yaşaması ya da gönülden yoksun olmasıdır. Din adamları, aydınlar, akademisyenler, kanaat önderleri… Hepsi bir kenara çekilmiş durumda. Öyle ki, ya bilginin hakkını vermekten acizler ya da mücadele etmek için dermanları yok. Yani körlerin rehberliği misali..
Halkın büyük bir kısmı, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilecek donanıma sahip değil. Hurafe ve mistisizm, bilgi açığını doldurmanın en kolay yolu olduğu için hızla yayılıyor. İnsanlar, sağlıklı bir düşünme pratiğinden uzaklaştıkça her gün yeni bir mehdi, yeni bir şifacı, yeni bir “enerji uzmanı” piyasaya çıkıyor. Ve bu döngü kırılmadığı sürece devam edecek.
İnsanlar gerçek rehberliği ancak şu üç temel ilke üzerine inşa edebilir. Birincisi Bilgi..Din, bilim, felsefe, tarih… Hepsinin iç içe olduğu, sağlam bir bilgi temeli olmadan hakikati bulmak imkansızdır. Bilgisizlik, hurafeye kapı aralar. İkincisi Şuur.. Eleştirel düşünme yeteneği gelişmemiş bireyler, her gördüğüne inanır. O yüzden bilinçli bir sorgulama pratiği şarttır. Üçüncü bence en önemlidi olanda Samimiyet.. Gerçek rehberler, insanları yönlendirirken çıkar peşinde koşmaz. Bugün eksik olan en büyük değer de budur.
Diyeceğim o ki, insanlar gözlerini açmaz, kimlerin ne söylediğini, hangi kavramların arkasına saklandığını analiz etmezse; bu piyasayı mehdiler, şifacılar, ruhani danışmanlar ve enerji uzmanları ele geçirmeye devam edecektir. Ve yönünü kaybedenler, kimin eline düşerse onun yörüngesinde savrulacaktır.
Gerçek rehberlik; bilgiyle, bilinçle ve samimiyetle gelir. Pusulasını kaybedenler, doğru yolu bulmak için önce bu üç şeye sarılmalıdır. Aksi halde, her gün yeni bir kurtarıcı(!) ve yeni bir yıkım ile karşılaşmak kaçınılmazdır.
Yine yazıyı uzatacağım konu hassas; Bir gün, bir grup kör insan, daha önce hiç görmedikleri bir fili tanımlamak için etrafını sarmış. Her biri farklı bir yerine dokunmuş.
Birisi filin ayağına dokunmuş ve demiş ki:
“Fil, kalın ve sağlam bir sütun gibidir.”
Bir diğeri hortumuna dokunmuş ve haykırmış:
“Hayır, fil uzun ve kıvrılan bir yılandır!”
Bir başkası kulağını tutmuş ve şöyle demiş:
“Siz yanlış söylüyorsunuz! Fil, yumuşak ve yelpaze gibi bir şeydir.”
Sonuncusu filin kuyruğunu yakalamış ve gülerek söylemiş:
“Sizin hiç haberiniz yok, fil bir ip parçası kadar ince ve sallanır!”
Körler birbirlerine bağırarak tartışmaya devam etmişler. Her biri kendi dokunduğu kısmı tüm fil zannetmiş ama hiçbirisi bütün resmi görememiş.
Bugün de birçok insan hakikatin yalnızca kendi gördüğü, dokunduğu veya işittiği kadarıyla sınırlı olduğunu zannediyor. Oysa hakikat, parçalarına değil, bütününe bakarak anlaşılır. Bilgi olmadan yola çıkan, sadece kendi hissettikleriyle yetinenler, aynı bu körler gibi gerçeği çarpıtılmış bir şekilde anlatmaya devam ederler.
Ve ne yazık ki, pusulasız kalan insanlar, kimi zaman bu körlerden birine inanıp tüm fili öyle zannetmekte; gerçeği değil, anlatılanı kabul etmektedirler.
Cumamız mübarek olsun. Sağlıcakla kalın..