Hatırlarsanız dünkü köşe yazımın konusu da buydu. Genel olarak ele aldığım yazımın sonunda birde salon değerlendirmem olacağı notunu yazmıştım. Çünkü bu konu hepimiz için bir anlam taşıyor..
Bir gazeteci için bir toplantı salonu, bazen yalnızca bir konuşmanın yapıldığı yer değildir. O salonda yüz ifadelerinden vücut diline, kelimeler arasına gizlenmiş duygulardan genel atmosfere kadar her şey bir hikâye anlatır. D-İmar Yönetim Sistemi’nin lansmanında Başkan Hanifi Toptaş’ı dinlerken, sadece bir belediye başkanının değil, şehrinin yaralarını sarmaya kararlı bir insanın içten çabasını gördüm.
Toplantı salonu doluydu; belediye çalışanları, basın mensupları, sivil toplum kuruluşlarından temsilciler… Ancak Başkan Toptaş, kalabalığa değil, bireylere konuşuyordu. Bunu fark etmek zor değildi. Gözlerini bir noktada sabitleyip ezbere konuşan biri değildi o gün. Dinleyicilerin yüzüne bakıyor, onlarla temas kurmaya çalışıyordu. Her cümlesinde bir liderin yükünü ve aynı zamanda bu yükü halkıyla paylaşmaya hazır bir samimiyeti hissettik.
Başkan Hanifi Toptaş’ı dinlerken, D-İmar Yönetim Sistemi’nin yalnızca dijitalleşme anlamında değil, belediyecilikte etik bir devrim olacağı izlenimini edindim. İmar işlemleri, yıllardır bazı kötü niyetli kişiler için beklentiye dayalı bir gelir kapısı haline geldiği dönemleride gördük. Vatandaşın her aşamada bir “kolaylaştırıcı” arayışına itildiği bu sistem, hem güveni zedeliyor hem de toplumsal adalet duygusunu yıpratıyordu. Ancak D-İmar’ın getirdiği şeffaflık ve dijital denetim mekanizmaları, bu tür karanlık ilişkilere son vermeyi vaat ediyor. İnşallah öyle olur, sistem koptu denmez!
Salonun arka köşesinde oturan bir kişinin, “Bundan sonra işimizi birine para vermeden halledebileceğiz gibi görünüyor” dediğini işittim. Bu cümle, Başkan Toptaş’ın konuşmasının salonda nasıl bir yankı bulduğunun en çarpıcı göstergesiydi. D-İmar ile işlemler dijital ortamda, izlenebilir ve kayıt altında yürütülecek; böylece rüşvet ya da kayırma ihtimalleri minimize edilecek. Bu yalnızca vatandaşın işini kolaylaştırmakla kalmayacak, belediyenin güvenilirliğini de artıracak bir adım. Başkan Toptaş’ın, “Şeffaflık bizim için vazgeçilmezdir” vurgusu, salonun duvarlarında yankılanırken, sistemin ahlaki boyutunu bir kez daha düşündüm. D-İmar, bir belediyecilik projesinden öte, toplumsal güveni yeniden inşa etmenin dijital anahtarı olma yolunda güçlü bir adım.
Başkan Toptaş’ın konuşmasında dikkat çeken birçok başlık vardı: Dijitalleşmenin faydaları, deprem sonrası toparlanma süreci, modern şehircilik vizyonu… Ancak beni en çok etkileyen, “omuz omuza” ifadesiydi. Bu yalnızca bir cümle değildi; bir felsefeydi. Sözlerinde özel sektör, kamu çalışanları ve halk arasında bir birliktelik çağrısı vardı. Bu çağrı, sadece teknik projelerden değil, insanî bir dayanışmadan söz ediyordu.
Toplantı salonunda onu dinlerken, kendi kendime sordum: Kaç başkan veya lider, kriz dönemlerinde “biz” diyerek konuşur? Başkan Toptaş, zor bir dönemin yükünü tek başına taşıyan biri gibi görünmüyordu; o yükü paylaşmaya istekli bir rehber gibi duruyordu.
Konuşmasının en dikkat çekici bölümlerinden biri, deprem sonrası belediyeciliği anlatırken kullandığı şu cümleydi:
“Belediyecilikte ruhsatlandırma işlemleri rutin bir hizmettir ama deprem sonrası süreçte bir ilçe belediyesi açısından baktığımızda kolay bir süreç değildir.”
Burada hem gerçekçiliği hem de sürecin zorluklarını kabul eden bir açıklık vardı. Yani bir başarı hikâyesi anlatmaktan çok, sürecin mücadeleyle dolu olduğunu vurguladı. Başkan Toptaş’ın bu yaklaşımı, liderliğin sadece başarmaktan değil, zorlukları samimiyetle kabul etmekten geçtiğini bir kez daha hatırlattı.
Bir gazeteci için sözler kadar beden dili de önemlidir. Başkan Toptaş’ın konuşma sırasında sık sık kürsüyü tutan ellerine baktım. Sert ve kararlı bir o kadarda hareketli. Bu, bir dik duruşun göstergesiydi. Onun için D-İmar, yalnızca bir dijitalleşme projesi değildi; aynı zamanda bir şehir inşa etme mücadelesinin somutlaşmış hâliydi.
Yüzüne gelince… Gözlerinde hem yorgunluk hem de umut vardı. Bu, koltuğunu sıcak bir makam değil, bir sorumluluk kürsüsü olarak gören birinin yüz ifadesiydi. Konuşması boyunca geçmişten bahsettiği kadar geleceğe de odaklanması, salondaki herkes gibi bana da şu mesajı verdi: Bu şehir ayağa kalkacak ve biz bunun bir parçası olacağız.
Salondan ayrılırken, konuşmayı değerlendirdim. Başkan Toptaş, büyük bir afetin ardından sorumluluk üstlenen bir liderin yapması gerekeni yapıyordu: Krizi sadece yönetmekle kalmayıp, halkını geleceğe hazırlıyordu. Ancak beni en çok etkileyen şey, projelerden çok, sergilenen insanî duruştu.
Bu yazıyı okuyanlar için şunu söylemek istiyorum: O toplantıda Başkan Toptaş’ı dinlerken, bir belediye başkanından öte, halkını anlayan ve onunla birlikte yürümek isteyen birini gördüm. Şehirler binalarla değil, böyle liderlerle yeniden inşa edilir.
Ama Omuz omuza!
Cumamız mübarek olsun..