Değerli dostlar! Güneyimizde yaşananlar hepimizi tedirgin ediyor. Şimdi de binlerce tır, uçak ve gemiyle çok yakınımıza taşınan silahlar, yine coğrafyamızın satılmış ve eğitilmiş insanlarının ellerine verilerek komşuları Lübnan’ın üzerine gönderilecek. Önce hava saldırısıyla kımıldayamaz hale getirecekler. Sonrası malum. Burunları dahi kanamadan planlarını tıkır tıkır işletiyorlar. Farkındaysanız sürekli ülkemin topraklarını da içine alan yeni haritalar, yeni devletler yayınlamaktan çekinmiyorlar. Son yirmi beş yılda Kaddafi, Saddam Hüseyin, Hüsn-ü Mübarek, Mursi ve daha nice isimler öldürüldü. Suriye’de teröristler cirit atıyor. Ayakta sadece biz kaldık. Bunları korkutmak için yazmıyorum. Bizimle açıktan savaşmaya kimse cesaret edemez. Ancak hangi görüşten ve renkten olursak olalım birbirimize, devletimize ve bayrağımıza kenetlenmek zorundayız. Biz sağlam olursak devletimizin eli güçlü olur. Rabbim tuzaklarını başlarına ma’kus eylesin. Birliğimize, dirliğimize, istikbalimize zeval vermesin. Gördüğümüz günleri aratmasın. Bayrağımızın gölgesi üzerimizde olduğu müddet yüzümüz güler. Rabbim ilelebet dalgalandığını görmeyi nasip etsin.
*********************************************
Ahmet, Mehmet, Mustafa, Osman, Ayşe, Fatma, Süleymanların çocukları Deniz, Toprak, Yaprak, Jale, Arda, Kaya oldu…
Başörtülü, mantolu, çarşaflı annelerin kızları mini etek, sütyen ve çok dar kıyafetlerle gezer hale geldiler…
Sünnet sakalların yerini moda, keçi ya da kirli sakallar aldı,
Bankaların kapısının önünden dahi geçmek istemeyen babalar, yatırdıkları paraların faizleriyle geçinir oldular…
Karşı cinsle göz göze gelince utanan, evlenme gündeme geldiğinde birbirlerini tanıyacak kadar bir araya gelen (hem de gözetim altında) anne-babaların evlatları, edindikleri sevgililerle evliymiş gbi yaşar oldular…
Annelerin gözleriyle eğittiği, edeplice oturup kalkmayı öğrettiği, motosikletlere kocalarının arkasına otururken dahi bacaklarını birleştirerek ve yan oturan temiz aile kızlarının evlatları, hayasızca, öndeki yabancı gence göğsüyle yapışarak ve bacaklarını ayırarak oturur hale geldiler…
Zina deyince zangır zangır titreyen aileler, kızımın erkek arkadaşı, oğlumun kız arkadaşı diyerek yapılan her türlü rezaleti, fuhşu normal görmeye başladılar…
Eşini kıskanmayan, aldatmalarını dahi anlayışla karşılayan, bikiniyle denize girdiren salon erkekleri çoğaldı…
Alkollü içecek satan yerler mantar gibi çoğaldı hatta evlerin buzdolaplarında bile bu içecekler yerlerini aldılar…
Uyuşturucu kullanma yaşı ortaokullara kadar indi…
Yüzlerce metrekarelik camilere üç-beş ihtiyardan başkası girmez oldu…
Gönül coğrafyası, dünya müslümanları, Kabe, Filistin deyince heyecanlanan, duygulanan babaların çocukları bize ne onlardan? der hale geldiler…
Selamlaşmalar, hamdeleler, salveleler, inşaallahlar, maşallahlar yerini meraba, atıyorum, umarıma bıraktı…
Ayet-hadis dendiğinde kendine çekidüzen verenler, biz öyle diyenleri çok gördük, geç onları demeye başladılar…
İmam-Hatipler ve İlahiyat fakültelerinde bile dindar gençlik yetiştirmek neredeyse imkansız hale geldi…
Sofralardan bismillah, elhamdülillah ve helal lokma titizliği kalktı…
Daha o kadar çok şey var ki anlatacak ve hepimizi kara kara düşündürecek…
Ebeveynlere bir şey diyemiyorum. Çocuklarıyla ilgilenmek için can atıyorlar ancak evlatların terbiyecileri internet, sosyal medya, arkadaş çevresi, filmler, diziler , ortamlar vs. oldu. Hepsi birbirinden cazip. Evdeki her şeyi baskı gibi gören gençler, malum yerleri özgürlük olarak görüyorlar…
Nereye gidiyoruz?
Maneviyatsız, dinden imandan uzak bir nesil ortaya çıktı…
Depremler, salgınlar, savaş söylemleri durduramıyor, ders çıkaran, ibret alan kalmadı…
Genelleme yapmıyorum ama tertemiz milletimin dörtte üçünün evinde yangın var. Artık 'ülkemin yüzde doksan beşi müslüman' demeye korkar hale geldik…
Birdenbire olmadı hiçbir şey…
Başörtüsünün, sakalın, ibadetin, ezanın, Kur'an'ı ve dini öğrenmenin mücadelesini az vermedi bu millet…
Ama olmadı işte, kaybettik…
Sokakta, caddede, işte, tatilde hatta evlerde mumla müslüman arıyoruz.
İçi boşaltıldı müslümanlığımızın. Adımız müslüman ama hayatımız; ateisti, hristiyanı aratacak hale geldi…
Çok yakında ben müslüman değilim diyenlerin hızla çoğaldığını görürseniz hiç şaşırmayın…
İşte sana bekâ meselesi…
Düşmanını seven, ona özenen, her şeyi normal gören, sorumsuz, düşüncesiz, safı belli olmayan, omurgasız bir toplumla karşı karşıyayız. Bundan sonra seçimlerde kim iktidar olursa olsun, süpriz olmaz…
Hep birlikte kafa yorup çözüm bulmak zorundayız. Doğru yolda olmadığımız muhakkak. Kesinlikle karamsar olma lüksümüz yok. Yeniden sahip çıkacağız insanımıza…
Rabbim yardımcımız olsun, sevgisinden, imanından bizleri ve neslimizi mahrum bırakmasın.
Mehmet Ali ÖZTÜRK
İktisatçı-Eğitimci-Araştırmacı