Depremlerde, müslüman olmayan ülkelerde ölü sayısı onlarla, müslüman ülkelerde ise on binlerle ifade ediliyorsa, kimse bu işi kadere, imtihana bağlayamaz. Eğer, mühendisimiz, mimarımız, bürokratımız, siyasetçimiz, müteahhidimiz, ev alanımız, satanımız ahlaklı olsaydı depremin yıkımını konuşmuyor olacaktık. Binalarımız yıkılmak için bahane arıyorlar. Biz yaşayacağımızı yaşadık da inşaallah diğer illerimiz tedbirli davranırlar.
Ancak çok ümitli değilim. İşte İstanbul! Her gün birkaç bina kendiliğinden yıkılıyor. Allah göstermesin bir deprem olsa yıkım ve zayiat çok korkunç olacak. Bunu görmek için Naci Görür olmaya gerek yok. Arkasından herkes birbirini suçlayacak, bir kısmı da işi dine imana bağlayacak.
Bizim inandığımız dine inananların yaşadığı toplumda binalar depreme dayanıklı olur, kimse birbirini aldatmaz, yalan söylemez, üç kuruşluk menfaat için birbirini satmaz, herkes işini sağlam yapar. Maalesef biz böyle değiliz. Gerçek mü'min olmayı kaybettik. Muamelelerimizde Allah korkusu, vicdan sızısı kalmadı. O yüzden böyle bocalıyoruz.
Dünya üstüne gelse dahi, hatalı işe imza atmayan mühendis, en güzel müslümandır. Gördüğü yanlışın üzerine korkusuzca giden idareciden daha büyük Allah dostu olabilir mi? Bunları yapan insanların ibadetler ve duaları çok daha farklı olur.
Peki müslüman olmayan ülkelerde durum neden farklı? Çünkü onlar öncelikle kanunlarını sağlam yapıyorlar, bu kanunlara uyuyorlar, uymayanların da anasından emdiği sütü burnundan getiriyorlar.
Bizde müslümanım diyenlerin ahlak manasında geldiği nokta çok iç açıcı değil. Artık devlet, işi akışına bırakmayacak. Önce mevcut kanunları gözden geçirecek, boşluk bırakmayacak, yaptırımların cezasını kat kat artıracak, arkasından denetimlere başlayacak. Vatandaşa, müsaitsen, keyfin yerindeyse binana bakacağız demeyecek. Binasıyla ilgili tedbir almayanları kendi haline bırakmayacak.
Öyle bir hale geldik ki, ahlaksızlığımızın, vicdansızlığımızın, imansızlığımızın bizi getirdiği durumu anlamaktan aciziz. Ara sıra namaz kılanlar, insanlar çok sapıttı o yüzden bunlar başımıza geldi diyorlar. Sapıklığın arttığı doğru. Ancak bu sapıklık muamelelerde, yapılan işlerde, ticaretlerde, binalarda, ihalelerde, denetimlerde daha fazla oldu. İçki içen, zina yapan kumar oynayan şahıslar birkaç kişiye zarar verdilerse bunlar binlerce onbinlerce kişiye zarar verdiler.
Depremler ve diğer afetlerin hepimiz için birer imtihan ve uyarı olduğu fikrine katılıyorum. Ancak bu durum, hazırlıklar ve işleri sağlam yapma anlamında değerlendirilmeli. Hazırlığı olmayanlar, en büyük musibeti yaşarlar.