Kaya parçalandı, toprak yarıldı, yer yerinden oynadı. Gökyüzü başkaydı o gece. Mahşeri kitaplarda değil, yeryüzünde gördük. Saat 4:17 de üzerimize çökenler kağıt, plastik değil, sütun, duvar, demir ve betondu hem de tonlarca. Kimimiz o anda öldük, kimimiz halen dirilmeye çalışıyor...
Sonradan rezerv alanı ilan edildiği için işyerinden olanlar, yıkılan dükkanının yerine verilen konteyner çarşıdan veya mekandan yeni yer gösterilmeden çıkarılanlar, güçlendirme için kapı kapı dolaşan orta hasarlı bina sahipleri, yıkılan ağır hasarlı binaların yeniden yapımında anlaşamayan komşular, travma yaşadığı belli olan sürücüler, fırsatçı tamirciler, inşaatçılar, ustalar, esnaflar vs. vs. Dertler bitmek bilmiyor. Bütün bunların üzerine havadaki toz-duman hiç eksilmiyor. En ufak rüzgarda yollarda apartman yüksekliğinde kırmızı toz dolaşıyor. Kapı penceresi açık olanların evlerini mahvediyor, hanımefendileri kara kara düşündürüyor. Balkonlar temizlenseler de birkaç saat içerisinde eskisinden daha beter oluyor.
Bir de gurbetçiler var. Doğru ya! İnsanlık gördük en zor zamanımızda. Allah onlardan razı olsun, gittiğimiz yerlerde evlere yerleştirildik, karnımız doyuruldu, bir ihtiyacınız var mı diye sürekli soruldu. Gördüğümüz güzellikler karşısında duygulu anlar yaşadık, hem o güzel insanlara teşekkür ve dua, hem de yatıp kalkıp Yüce Allah'a şükrettik. Aramızdan bazıları oralarda iş buldular, ev kiraladılar ve memlekete bir daha dönmemeyi düşündüler. Gözleri korkmuştu. Sürekli artçı depremler oluyordu. Nasıl olsa doğulan yer değil, doyulan yer vatan olabilirdi. Her şey güzel başladı, hiçbir sorun da çıkmadı. Kazançlar da yerindeydi ancak memleket hasreti başlamıştı. Gözlerinde tütüyordu çocukluklarında yaşadıkları sokaklar, caddeler ve evler. Yollarda selam verince yirmi oyuz yıldır tanıdıkları simalar arıyorlardı. Çok da uzun zaman geçmemişti ama artık memlekete yerleşemeyeceğini düşünmek yetiyordu.
Bu bayramda bir aileyle görüştüm. Ev kiralayabilseler, evin babası yeniden işine dönebilse hemen yarın kamyona yükleyip taşıyacaklardı eşyaları. Çocuklar da istemiyordu gurbette yaşamayı. Arkadaşlarını, ortamlarını özlüyorlardı. Ancak patron, benim dediğim zamanda gelmedin, şimdi de ben almıyorum diyor gurur meselesi yapıyordu. O kadar çok hikayeler dinledim ki. Her biri ibret, acı ve hüzünlerle dolu...
Dışarılarda gördüğümüz şefkat, merhamet, fedakarlık ve cömertliğin onda birini biz kendi aramızda göstersek her şey yoluna girecek. Devlet yetkilileri de, insanlar da çok değiştiler. Bir an evvel yaraları saralım, depremzedeleri rahatlatalım demesi gereken yetkililer, sorumluluktan kurtulmanın yollarını aradılar. Depremi birlikte yaşayan mülk sahipleri ise ölüm yokmuş gibi hareket etmeye başladılar. Daha geçen hafta buzdolabının arkasındaki pervanesi kırılan arkadaştan usta 2500 TL para istedi. Arkadaş da o pervanenin ikinci elini 50 TL ye aldı ve abartmıyorum kendi eliyle 1 dakikada taktı.
Vesselam ölüm her zaman var. Saniyeler sonra ne yaşayacağımızı bilmiyoruz. Hiç kimsenin hayatının sağlıklı şekilde devam edeceğinin garantisi yok. Yaşananlardan öncelikle biz ders alalım. İnsan olalım. Birbirimizden merhameti, insanlığı, kardeşliği esirgemeyelim. Ülkem de ders çıkarsın, zeminlerini, binalarını gözden geçirsinler.
==================================================================
Sevgili dostlar! Bayramı da, tatilini de bitirdik. Ne kadar çabuk geçtiğini anlatmaya bilmem gerek var mı? Gönül coğrafyamızda yaşananlar nedeniyle sürekli bir tarafımız buruktu. Rabbim daha nice bayramlara dünyanın neresinde olursa olsun kardeşlerimiz ve milletimizle birlikte, sağlık, mutluluk ve huzurla kavuşmayı nasip etsin. Yola çıkacak olanlarımız var. Lütfen dikkatli olalım. Bir anlık sabırsızlık ve dikkatsizliğimizin faturasını ömür boyu ödemeyelim. Yolunuz, bahtınız açık olsun, Rabbim kazasız belasız adreslerinize ulaştırsın. Tedbir sizden takdir Allah’tan. Hepiniz O’na emanetsiniz.
Mehmet Ali ÖZTÜRK
İktisatçı-Eğitimci-Araştırmacı