Şehrime hiç yakışmadı. Bir genç öldüresiye dövülüyor, diğerleri de ayırmak yerine video çekmeyi ya da seyretmeyi tercih ediyorlar.
Çok vahim bir durum ve hiç normal değil. Ben gerçek mevzunun ikinci kez su istemek olduğuna asla inanmıyorum. Her ne kadar tartışmada geçen konuşmaları bilmesek de konu; yan baktın, dik konuştun, ben de senin, kavgasına daha çok benziyor.
Ortada şimarıklık, öfke, gözü dönmüşlük, vicdansızlık, azgınlık, bananecilik ve her türlü ahlaksızlık var. İlk etapta serbest bırakılan failler, gencin vefatından sonra tekrar hapse atıldılar. Haber yapanların halkı galeyana getirmeye çalışmaları, adalet mekanizmalarına hakaret etmeleri çok yanlış.
Artık depremi bahane ederek psikopatça takılanlara devlet, gereken cezayı anında vermeli. Bizler de Allah rızası için bu tür olayları hep birlikte sakinleştirmeye çalışalım. Gördüğümüz tartışmaları seyretmek ya da yangına körükle gitmek yerine engel olmaya, arayı bulmaya gayret edelim.
Rabbim, gencimize rahmetiyle muamele etsin. Ailesine ve yakınlarına sabırlar versin.
**********************
25 yıl önce Halk Eğitim merkezinde açılan kurslarda bilgisayar dersi veriyordum. Şimdi olduğu gibi dikiş-nakış, sim sırma, halk oyunları vs her türlü kurs açılıyordu.
O zamanın erkekleri kayıt yaptırdıkları eşlerini, kızlarını, kız kardeşlerini, sepetli motor, hacımurat, reno gibi araçlarla kurslara getirirler, kurs bitiminde de geri alırlardı. Binanın içine girdiklerinden emin oluncaya kadar arkalarından bakarlardı. Bayanlardan bir kısmı sınıfa girmeden önce kantine uğrar, başörtüsünü ve mantosunu çıkarıp oraya asar, dekolte denecek şekle dönüşmüş kıyafetiyle sınıfa girerdi.
Başörtü yasağı vs yoktu, adı üzerinde gönüllü gidilen kurslardı. Belli ki kapanmaları tesettür değil, örf-adet türündendi ve bir kısmı da aile baskısıyla kapanmıştı. Buna benzer durumları imam-hatiplerin önlerinde de görmek mümkün. Okulun önüne kadar açık gelip orada kapandıktan sonra sınıfa giren öğrenciler gördüm. İlahiyat fakültelerinde de durum farklı değil diye duyuyorum.
Birdenbire bozulduk, birkaç yıldır, herkes çok değişti, bayanlar aşırı derecede açılıp saçıldılar, erkekler eşlerini kıskanmaz oldular, insanlar depremden sonra kudurdular diyoruz ya! Hiçbir şey aniden olmadı. Yüz yıldan fazla bir zamanda buraya gelindi.
Diziler, filmler, seviyesiz kadın programları, magazinler, sosyal medyalar, internet siteleri, dernekler, şirketler, bazen okullar ve devlet kurumları vs. gece-gündüz çalıştılar. Plan tıkır tıkır işledi. Sürekli özgürlük pompalandı. Aileye, maneviyata, örf-adete karşı savaş açılması sağlandı. Anne-babalar çok direndiler, çocuklarını okutmak istemeyenler dahi oldu ama bunun bir çözüm olmadığını iliklerinde hissettiler.
Özgürlük deyince sadece günahları serbest işleme, geçmişi yakıp yıkma anlaşıldı. Gençleri özgür bırakın diyenler, istedikleri gibi açılsınlar, kucaklaşsınlar, koklaşsınlar, içsinler, uyusunlar demeye getirdiler. Halbuki çok neşeliydik, çılgınlar gibi eğlendik, teravihler kıldık, şerbetler içtik, ilahi-kasideler okuduk demek de mümkündü.
Geldiğimiz noktada anneleri kapalı olanlarla, sütçü imamlarla, Selamun aleykumlerle hatta ezanlarla dalga geçen bir nesil ortaya çıktı. Çarşı-pazar sahile döndü.
Bu duruma düşmandan daha çok kim sevinebilir? Özgürlük, demokrasi gibi kavramlar maalesef bizim gibi ülkelere içirilen zehirden şerbettir. Bu kavramları kendileri farklı uygularlar, bize farklı uygulatırlar.
Her şeyi oyun olarak da görmeyelim. Bir kısmımız gönüllü talip oldu yeni yolculuğa. Hatta çorbada benim de tuzum bulunsun diyerek çalışmaların içerisinde bizzat yer aldılar.
Vesselam yakıtı insanlar olan Cehennem ateşinden kendimizi ve ailemizi korumak neredeyse imkansız hale geldi. Allah sonumuzu hayretsin. Düştüğümüz durumun farkında olursak belki çözüm ararız, sancılanırız diye yazdım bu yazıyı. Hepimiz aynı gemideyiz.
Rabbim sevgisinden, imandan bizleri mahrum bırakmasın.
Mehmet Ali ÖZTÜRK
İktisatçı-Eğitimci-Araştırmacı